Dünyanın geneline baktığımızda, son derece ciddi gerginliklerin yaşandığını görmek kaçınılmaz bir hal almaya başladı. Artık barış dolu bir dünya yerine, bir takım menfaatlerin ön planda olduğu ve bu nedenle güvenlik risklerinin ciddi boyutlara ulaştığını görebiliriz.
19. Yüzyılda hız kazanmaya başlayan ve adeta petrol beşiği olan Ortadoğu ülkelerinde var olan çatışmaların tek nedeni, sömürgeciliktir.
Müslüman dünyası ise gerek isteyerek, gerekse istemeyerek bir takım oyunlarla emperyalist güçlerin taşeronluğunu kendi ülkelerinde yapmaya başladılar. Hal böyle olunca büyüyen ve her yıl yenisi çıkan iç çatışmalar, ve bu iç çatışmaların tetiklediği psikolojik gerilimler sadece Ortadoğu'yu değil, tüm dünyayı sarmış durumda. Dünyanın her yerinde ziyadesiyle rastladığımız bu çatışmalar, dünya güvenliğini çok ciddi boyutlarda tehdit etmektedir. Irakta başlayıp kısmi olarak hala devam eden çatışmalar, yerini Suriye'ye bıraktı ve birkaç yıldır devam ediyor. Genel hedef Ortadoğu ve bu hedefin içerisinde yer alan asıl hedef ise İran ve sonrasındaki en temel hedef Türkiye.
Yaşanan çatışmaların çok büyük boyutlara gelmesinden dolayı, bu çatışmaların nerede, ne zaman ve kimler tarafından durdurulacağını kestirmekte oldukça güç bir konuma geldi. Ortadoğu bölgesinde yaşanan bu çatışma ortamının, Avrupa ülkelerinde olmayacağını söylemek ise çok zor. Zira yaşanan son gelişmeler, renk çatışmasından ziyade inanç çatışmasına dönüşmüş durumda. Müslümanlık adı altında gerçekleştirilen ve son örneğini Fransa'da gördüğümüz saldırılar, bunun en somut örneği olarak karşımıza çıkıyor. Dünyanın her bölgesinin diken üzerinde olması, tüm insanlığı tedirgin hale getirdi. Örneğin Arakan'da binlerce Müslümanın yaşlı, kadın, çocuk demeden hem de yakılarak vahşice katledilmesi, inanç çatışmalarının hız kazanacağını kuvvetlendirir nitelikte. İslamın intikamı sloganı ile Pariste gerçekleştirilen saldırılara, batılı terör gruplarının misilleme yapması, dünya genelinde büyük bir inanç çatışmasının çıkmasına neden olabilecek özellikte olacaktır. Temennim bu tür bir misillemenin olmaması yönündedir. Zira aklı evvel bazı batılı terör örgütleri, olayı tüm Müslümanlara mal ederek bunun yaşanmasına ve çok acı tabloların ortaya çıkmasına neden olabilirler.
Ülkemizde sürekli değişen gündem yüzünden, dünyanın ne kadar ciddi boyutlarda bir güvenlik riski altında bulunduğunu göremiyor olabiliriz. Ancak bir çay molası süresince derinden düşündüğümüzde, dünyayı felaketlere sürükleyecek senaryolar yazacak kadar bir bilinçaltı senaristi olduğunun farkına varabilirsiniz.
Rusya'nın askeri doktrinini revize etmesi, hazırda bulunan ordusuna emirler vermesi, Çin ordusuna verilen "Savaşa hazır olun" emirleri, global anlamda çok ciddi felaketlerin yaşanabileceği sinyallerini veriyor. Özellikle Çin'in ordusuna verdiği "Savaşa hazır olun" emrinin altında, olası bir hedef olarak Hindistan'ın var olduğunu düşündürmüştü. Çin ile Hindistan arasında var olan gerilimin, daha önceki yıllarda silahlı çatışma olarakta yaşanmış olması, son derece kaygı vericiydi. Bu nedenle Hindistan, hızlı bir şekilde Pakistan ile yakınlaşmaya başlamış, bu yakınlaşma ise Çin'i daha çok kızdırmıştı.
Tüm bu gelişmeler, dünya üzerinde yeni denklemlerin oluşmasına sebebiyet veriyor. Tüm bunlar yaşanırken Amerika Başkanı Obama'nın Hindistan'ı ziyaret etmeyi planlaması, global denklemlerin değişebileceği sinyallerini veriyor. Bu ziyaret gerçekleşirse Obama, Amerika tarihi boyunca Hindistan'ı 2. kez ziyaret eden ilk başkan olacak. Rusya ve Çin arasında görülen yakınlaşma, Amerika'yı hem Avrupa, hem de Pasifik bölgesinde yeni partner arayışına itmiş durumda.
Bu yakınlaşmaların tehdit boyutuna baktığımızda, Çin'in Pakistan ile olan yakınlaşması ve aralarındaki işbirliğini arttırmaları, Amerika'nın da Hindistan ile beraber hareket etme mecburiyetini doğurdu. Zira Hindistan'ın en büyük gazetelerinden The Hindu'nun haberine göre, Amerika'nın ziyaretinin, Hindistan ile ABD arasında "Savunma paktının" bir sonuca bağlanmasına yönelik olarak görülüyor.
Dünyada ciddi boyutlara gelen güvenlik riskleri neticesinde, ABD dünyanın en büyük ordusuna sahip olan Çin ile direkt olarak karşılaşmamaya dikkat ediyor. Bu yüzden Hindistan başta olmak üzere, bölge de kendisine partner arayışına gitmeyi tercih ediyor.
Dünya üzerinde var olan gelişmelere bakılarak, Türkiye'nin de kendi içerisinde ve çevresinde bir takım önlemler alması ve önemli işbirlikleri için çalışmalar başlatması gerekiyor. Önemli olan nüfus olmayıp, kendi milli potansiyeline yeniden kavuşabilmemiz, atmamız gereken ilk adım olarak bizleri bekliyor.
