Maalesef ki ülkemizde rakamlarla oynama konusunda, bazı kurum ve kuruluşların ellerine su dökmek mümkün olmuyor. Son 9 yıla baktığımızda, devlet verilerinde özürlü tanımının iki kez değiştirildiğini görüyoruz. Örneğin daha önce yüzde 40 özür olarak kabul edilen polio sekeli hastalığının, yapılan yeni değişiklik sonrasında özür oranı yüzde 20 düşürüldü. Kişinin bir gözünün %100 görmemesi ise yüzde 40 engelli sayılırken, yeni düzenleme ile bu oran yüzde 21 e indirilmiş durumda. 9 yılda iki kez değiştirilen engelli tanımı sonucunda, malesef ki bazı engelli vatandaşlarımız zor durumda bırakıldı. 2006 yılında değiştirilen ve 1998 yılından beri geçerli olan özürlü ölçütleri, bu tarihte yatmadan önce özürlü saylan engelli vatandaşlarımız, sabah kalktıklarında ise engelli sayılmadıklarını öğrenmiş oldular. Ne kadar ilginç bir durum değil mi? Ancak tanımı yapan kurumlar için bu da yeterli gelmiyor ve 16 aralık 2010 tarihinde, özürlülük ölçütleri yeniden belirleniyor ve resmi gazetede yayınlanıyor. Bu değişimle birlikte resmi özürlü sayısı, yeniden düşmüş oluyor.
Bir yandan dünyanın en büyük saraylarından birisi yapılıp, tanesi 1000 lira olan altın varaklı kadehler alınırken, bir yandan da özürlü ölçütlerinin değiştirilip özürlü sayısının resmi olarak azaltılması kafalarda soru işareti yaratıyor. Şayet devletin amacı belirli bir ekonomik program uygulamak ve harcamalarını kısıtlamak ise, buna öncelikle vatandaştan değil kendi konforundan taviz vererek başlamalı diye düşünüyorum. Evet saraydan ziyade, engelli okuyucularımızdan Ayşe hanımın bize yazdığı mektup nedeniyle, bu yazıyı kaleme almayı uygun buldum. Değerli okurumuz Ayşe hanım bize gönderdiği mektupta; 1996 yılında yüzde 40 olarak aldığı engelli raporunun, artık yüzde 20 olarak değiştirildiğini söylüyor. Vergi indirim belgesi almak için başvuran Ayşe hanım, dosyanın içerisine yüzde 40 oranında engelli olduğunu gösteren raporu koydum. Ancak başvuru sonucunda beni yeniden hastaneye göndererek, tekrardan rapor almam gerektiğini söylediler diyor. Mektubunun devamında, "hastaneye gittiğinde ise yüzde 20 engelli olduğum söylendi. Bu yüzden vergi indirim talebim reddedildi. Ya özürlü olduğumu kabul edin, ya da bana iş verin dedim. Ancak iki isteğimde yerine getirilmiyor. İşe girmek istediğimde sağlam değilsin diyorlar, özürlü olduğumu kabul edin dediğimde ise özürlü değilsin diyorlar" Diye yazmış.
Ayşe hanım gibi, günlük sokakta gördüğümüz ancak sayılarını bilmediğimiz yüzlerce hatta binlerce özürlü vatandaşımız var. Özürlü ölçülerinin değiştirilmesi nedeniyle onların sayısını dair elimizde sağlıklı veriler olmasa da, ülke nüfusunun yaklaşık olarak yüzde 12 sinin özürlü olduğunu görüyoruz. Bu oran yaklaşık olarak 8 buçuk milyon insana denk gelmektedir. 9 yılda iki kez değiştirilen özürlü ölçütleri nedeniyle, resmi özürlü rakamlarında bir karmaşa yaşandığını söylemek mümkün. Asıl konuya gelecek olursak, kişilerin belirli oranlarda özürlü olmaları malesef ki yapacakları işe etki etmektedir. İş bulsalar bile çok ucuza çalışmak zorunda bırakılmaktadırlar. Hatta birçok işkolunda, iş bulamamaktadırlar. Bahsettiğimiz gibi eğer bir devlet bir tasarruf paketi uygulamaya kayacaksa, buna öncelikle devlet kurumlarının kendi rahatlıklarından ve lüzumsuz harcamalarından taviz vererek başlamaları gerekir. Bunu yaptıkları zaman yapacakları diğer kısıtlamalara, vatandaş abartılı tepki vermeyecektir.
Yaşamlarının birçok alanında kurumların ve normal vatandaşların bilinçsiz davranışları sonucunda zorluklarla karşılaşan özürlü vatandaşlarımız, artık hak ettikleri değeri görmelidir. Yukarıda devletin bütçe kısıtlamasına kendinden başlaması gerektiğini söyledim. Zira insanın aklına bundan başka bir şey gelmiyor. Sayıları az zannedilse de, bu insanlarımızın da sorunlarının bir an önce giderilmesi gerektiğini düşünüyorum. Unutmayalım ki hepimiz, birer engelli adayıyız.
